BİR DAMLA SUYUN DENİZE FAYDASI VARDIR

29 Ağustos 2017 Salı

HOBİ İŞİ PAHALI İŞ

    

HOBİ İŞİ PAHALI İŞ



Eşim bu yazıyı pek sevmeyecek ama bayanların genel bir yaklaşımı gibi geldiği için yazıyorum.
Eşim herkesle ilgili yazmışsın,benden hiç bahsetmemişsin diyordu.

Siparişe göre yazmıyorum ki ..

Profesyonel fotoğraf makinesinin verimli kullanılabilmesi için değişik odak uzaklığı olan objektifler olmazsa olmazlardandır. Çok uzun aralıklı objektifler var derseniz yine eksik olur, kapalı bir mekanda geniş açının sağladığı avantajı hiçbir zaman sağlamaz.
Yaşadığım olay da bununla ilgili...
Zoom objektif edinmem lazım. 55-250mm objektif araştırıyorum. Sirkeci'ye çıktığım bir gün eşimle çıkmış bulundum. Hayyam'a (fotoğrafçıların olduğu pasaj) girelim dedim.Her zaman gittiğim dükkan,Odak foto, yine en uygun fiyatı verdi. Uygun verdiğinden zaten çok kalabalık olur genelde. Bana uygun gelen fiyat eşimde "daha çok pazarlık yapılması gerekir" gibi anlaşılacak, tepkiler olunca oradaki bir beyefendi bana kendi hikayesini anlatmaya başladı.

Elinde tuttuğu objektifi göstererek,
O da, zoom objektif yukarıda fotoğrafta görülen objektiften.

"Ben de kuş fotoğrafçısıyım" dedi ... "Doğal yaşam sahalarına arkadaşlarım ile gidiyor hobi olarak kuş fotoğrafı çekiyorum. Aldığım malzemelerin fiyatlarını eşim bilmez. Bak bu elimdeki objektifi 7000 dolara aldım"
Bilmeyenler "objektifin yanında makinede veriliyor mu" diye düşünmesin sakın. Gerçi, ne tarafa baksam mutsuzluk, ben bunu fotoğrafçılık kursunda hocaya sorduğumda eşofmanlı Şevket Hoca gibi kaldı sayın hocam. Neyse anlatıyor,

Eve gidince eşim "yine mi bir şey aldın" diye sordu. Objektifi görünce hemen "kaça aldın bunu" dedi.
"2000 lira dedim "
"Bu kadar para mı verilir buna" diye tepki gösterdi. (dükkandakiler gülmekten yerlere yatıyor bu arada)
Dükkandakilere de soruyor
"Baksana bu objektif 2000 lira olur mu hiç. Eşimde çok güldü bu olaya ama tepkisi,
"Bu erkek milletinde hiç akıl yok" oldu.
Fikrimin ince gülü Kalbimin şen bülbülü O gün ki gördüm seni, Yaktın ah yaktın beni
Allah hepimize akıl fikir versin.
30 Ağustos zafer bayramınızı kutlar aynı zamanda Kurban Bayramınızı da tebrik eder. Hep beraber daha nice bayramlar dilerim.
Bu fotoğrafı'da havacılık gösterisin de çekmiştim. Bizimki ne kadar yaklaştırsa da, uçaklar nokta gibi çıkınca ben de fotoğrafçıları çekeyim bari dedim.


23 Ağustos 2017 Çarşamba

ABBYY FINE READER

ABBYY FINE READER


         İyi de, blog yazısı ile bir uygulama programının ne alakası var dediniz sanki  başlığı okuyunca. Demedi iseniz bile deyin deyin açıklayacağım çünkü.


                      Yalnız hatıran kaldı
                      Boş kalan çerçevede 

        Bazen aklıma gelince bazı olayları film şeridi gibi çekip çekip yazıyorum ya. Bir arkadaşın "yeni gelişmelere meraklısın, kolaylaştırıcı şeyler de" dediğini hatırladım.  Halbuki o zamana kadar o tür olaylarda herkes aynı tepkiyi verir diye düşünüyordum. 

       Yaklaşık maliyette çalışıyorum. Birliğe alınacak malzemelerin piyasa fiyatlarını araştırıyoruz, tedarik veya İhale Komisyonu önüne kabul edilebilir ortalama fiyat gidiyor.
       Aslında üst limit pek kimse alımda bu limiti geçmeye cesaret edemediğinden.
       Sıkıntı şu; piyasa'ya fiyat sorarken sisteme Scan ederek  atabiliyoruz, Ama ihtiyaç belirten birimden listeyi alırken excel olarak geliyor. Dahili ağ ile internet genel ağ arasında geçiş ancak scan ile oluyor. 
        Ee Scan olunca senin Excell belgesi oluyor sana jpeg fotoğraf. Büyük firmalar özellikle mail gönderebilirim dese,diyemiyor çünkü elindeki belge fotoğraf. 
      Bu durum da elin ayağın fax. Ayrı yazıp göndereyim desen,3 tane 5 tane alımda elinle yaz da, 500-600 kalem alımlarda  evin yolunu şaşırırsın. Yeni gelmiş bir arkadaş

     - Excell'e dönüştürücü program vardı daha önce çalıştığım yerde söyledim kimse ilgilenmedi ben de ismini unuttum, dedi.

      Ama bu bilgi bile yetti.  internetten küçük bir aramayla Abbyy FineReader ismine ulaştım. O zaman söylemişti yeni işleri kolaylaştırıcı şeylere eğilimim olduğunu. Öyle de oldu artık. Bu tabii 5 sene önceki olay. Bahsettiğim program şimdi dahili Ağ'a da yüklenmiş, artık yaygın ve kullanımı çok kolay.          

        Piyasa ile iş yapıyorsanız şuna şahit olursunuz. Bazı firmalar Teknoloji çok önde takip ederken yani, `antetli kağıda imzalı mail  gönder` demek yeterli iken. Maalesef bazılarına  mail bile attırmayı başaramazsınız. Kaç tane şahit oldum.
         Bunu öğrenmek yerine

        "Ben imzalayıp getirip elden teslim etsem",teklifini. 

      O kadar mesafeyi, trafiği, göze alıp gelmek daha kolayına geliyor.

      Bir tanesi uğraşmış; telefonda konuşuyorlar, karşılıklı tatlı tatlı (öğretecek ya) anlatıyor

      -Amcacığım adresini yaz @ hotmail.com şeklinde sonra gönder. (bilmeyene o kadar kolay sanki )

      Drama bak ki, gelen giden yok. Tekrar, bir türlü olmuyor. Tekrar tekrar dene nafile. Harfleri kodlayarak deneyelim diyorlar. 

Amcamız güzel güzel kodluyor harfleri. Ama sembol de,

   - Sen et dedin et yazıyorum. 

deyince arkadaş;

    - Lütfen amca o bilgisayar başına bir daha  yaklaşma. 

deyip pes ediyor. 


                Pes etmeden mutlu yaşayın

      Hoşça kalın


20 Ağustos 2017 Pazar

BİR UÇUŞ BİR FEDAKARLIK ÖRNEĞİ


BİR UÇUŞ BİR FEDAKARLIK ÖRNEĞİ


                                                                                    Öf bir fedakarlık yaptım ki anlatamam. 

         Hayatımın en muhteşem uçuşuydu. (sanki F-16 pilotu) Fazla abartmak da istemiyorum ama gerçek söylüyorum VIP uçağım olsa bu kadar rahat manzaralı bir uçuş yapamam herhalde. Sadece, konfor kargo uçağında ne kadar olursa.
       Konya'da görev yapıyorum akrotim intikallerine sırayla gidiyoruz. Bizim şef''te bana görevi tebliğ ettiğinde gidilecek yer Erzurum olduğunu söyledi. 
        Temmuz ortası,hava sıcaktı. Erzurum'a indik, çok serin. Hatta yağmur yağdı prova gösterisi bile ertelendi. Neyse ertesi gün dönüş.
         Malzeme çok personel kalabalık ve tek uçak. Bütün yüklemeler yapıldı, malzeme öncelikli oldu tabi mecburen. 
        En son personelin oturması için az bir yer kaldı, herkes bunun farkında olduğu için uçağa binmek de acele ediyor. 

         Burada şimdi malzemelerin içinde seyahat edecek olunca aklıma geldi. Fıkra anlatmamıştım hiç. 

        Oğlan yeni tanıştığı kız arkadaşını gezdirecek. Anlaşıyorlar "seni alırım arabayla" diyor. 
 Ertesi gün,kızı almaya gelen  bir cenaze  arabası. Kapı açılıyor kız içine bakıyor.  
  Yabancı değil,arkadaşı. 
        -Bu ne? diyor.  Oğlan 
        -Benim araba işte bin diyor. Kız ben buna bilmem deyince Israr ediyor binmeyince,
        -Manyak mısın kızım sen,millet bu arabaya binebilmek için ölüyor... diyor ya. Bizim ki de işte.


     Milletin uçağa binebilmek için öldüğü bir zamanda değil mi yani. 

      Ne kadar kıdemli olursan oturma yeri sıkıntısı yok. Gerçi, sonuçta birileri ayakta kalacağı kesin. Benim gibi aynı ihtisastan diğer arkadaşa dedim.

        -En son biz binelim, boşver ayakta gidiverelim.

   Ama arkadaş yüzüme baktı,hafif gülümsedi,kıdemliyiz hatırlatırım gibi, hemen bindi uçağa.  Ama ben,mutluydum yani birisi madem ayakta gidecek, O kişi ben olayım diyordum.
      Evet en son bindim uçağa. Doğru dürüst yaslanacak hatta ayakta duracak yer bile kalmamıştı. Hep gençler. Tabii hepsi ayakta benim için ne düşündüklerini tahmin etmek çok zor değil. "Bu biraz saf herhalde", diye yardımcı olmaya çalışıyorlar

         -Abi öne geçseydiniz 
diye yer vermek istiyorlar.
         -Hayır ben böyle rahatım, diyorum.
    
     Aslında bir yere yaslanabilsem uçak kalkışına kadar, o bile yetecek. Gözüm M32 cihazın üstündeki hortumlara ilişti onları camdan dışarıyı görecek şekilde yatak gibi serdim, düzenleme yaptım. 
      Uçak havalanmaya başladığında işlem tamamdı.  
      Çıktım cihazın üstüne yattım döşeğime. (Bir de askerlik yatma yeri değil diyorlar Allah'ım ! ) Bu kargolar, yolcu uçakları gibi çok yüksekten gitmiyor. En azından o bindiğimiz uçak. 
      Bir manzara o biçim yattığım yerden. 
        Diğer arkadaşlarında hoşuna gitti, onlarda yapmaya çalışıyor ama yerini yapsa manzara yok, manzara olan yerde cihaz yok. Göz ucuyla bana bakıyorlar sıkılırda kalkar mı diye ama nafile. 
      Neredeyse Türkiye'nin yarısı Erzurum Konya böyle yatarak bir uçak yolculuğu.

   

16 Ağustos 2017 Çarşamba

ASTSUBAYLAR CENNETLİK Mİ



ASTSUBAYLAR CENNETLİK Mİ 

           Bundan 22-23 sene önce idi. Bir Kıdemli Başçavuş duymuştum. Artık neye kızdı, onu o kadar çıldırtan nasıl bir muameleye, nasıl bir haksızlığa maruz kaldı. O kadar feveran edecek kadar, hangar önüne çıkıp bağıracak kadar olduğuna göre. 
            Hangarın önünde elbisesinin bağrını açmış kollarını kaldırmış 
     -Bu Astsubayların hepsi cennetlik.  Diye bağırıyor. Allah'ım söyletmiştir inşallah.  
          Bu olayı hiç unutmadım hep aklımda kaldı. Çoğu zaman "sen tek değilsin" dedim.
         Şimdi böyle dedim diye komutanlar bize zulüm ediyorlar gibi anlamayın sakın. Özellikle son zamanlarda o kadar çok şey değişti ki. 
         Komutanlık astsubayı diye bir şey var. En başta komutanlar bu sistemin arkasında çok sıkı bir şekilde duruyorlar. Bu sistem çok şey getiriyor. Yıllardır hep söylenir, "sorunlarımız komutana gitmiyor" diye.  
           Sorumlu subay, amir de haklı şimdi “bu sorunu kendiniz çözemediniz mi? .” 
Gibi bir ters dönüşten dolayı o da söyleyemiyor.  
          İşte Komutanlık astsubayı bunu çok kibar bir şekilde formüle ediyor. 
      Amerikan ordusu bunu 1970'lerden bugüne uyguluyor. Onlarda sistem tabii ki çok gelişmiş. Bizde bayağı ilerledik, birçok ülkede şimdi bize sorup yapmaya çalışıyor. 
      Yani komutanlar elinden geleni yapıyor. Hatta ayıp olmayacak olsa "elleri öpülesice komutanlar "diyeceğim. Tabii birçokları da "pis yalak " diyecek. 
       Hani anlatırlar ya gerçekten de yaşanmış bakın. Kızılay da genç bir astsubay arkadaş, elinde şapkası, resmi üniformalı, düğmeleri açık kravat rahatlatılmış, gayet free yürürken, karşısından gelen Kurmay subayımız sanırım disiplinsiz bir durum olduğunu düşündü!.. Gayet doğal olarak müdahale etmiş.  
        -Bu halin nedir? Böyle mi temsil ediyorsun TSK'yı? ...sorusuna 
        Genç arkadaşın cevabı hiç de ezik değil 
       -Efendim temsil tazminatını subaylar alıyor, astsubaylar değil.  
       Orduevi'nde çalışırken, bazı arkadaşları buna şöyle itiraz ederken duymuştum. Hem de Albayla konuşuyorlardı. 
       Emekli olunca bile temsil tazminatını alıyor subaylar. Kocası ölünce geride kalan karısı nasıl temsil ediyor. ( orada bazı konuşulan kelimeleri yazmıyorum anlarsınız işte) ve bu şekilde temsil edince, temsil ettiği için de para alıyor!... 
    Daha muvazzafsın, yavaş git diyen olacaktır gerçi de.. Ölmüş eşek muhabbeti yaptırmayın şimdi.   
      Babanın oğlu Kemal deki sahne. Kabadayı susta Kazım kahvehaneye giriyor. İki üç kişiyi yamultmuş zaten "heyyt var mı Ulan içinizde bana yan bakan, var mı " diyor.  
Bizim Kemal Sunal sağa sola çeviriyor gözünü bakıyor, ben yapabilirim diye düşünüp safça “var” "ben bakarım" deyince kahvehane boşalıyor ya hani.
        Hatırladınız. 
       Şimdi böyle düşünen varsa bence hemen bu Blok'tan çıksın. Çünkü astsubay ile ilgili bir iki yazı daha düşünüyorum. 
    Hatta bir keresinde o kadar kafayı kırdım ki. Dedim yaz Cumhurbaşkanına, Bimer'e ,Genelkurmay’a  "kökünden kaldırın bu astsubaylığı " diye.  
     Yani ne demek kardeşim genç çocuk hiçbir askeri eğitimi yok. (3-4 aylık kurs) Asteğmen olarak başlıyor, ömrünü orduya vermiş kademeli kıdemli Başçavuştan kıdemli oluyor. Bu kadar da olmaz diyeyim. Söylediğim bir arkadaş, asteğmen ABD ordusunda da var deyince vazgeçtim. 
    Teğmen ile karıştırmayın lütfen. Çünkü teğmen 12 ay sonra tası tarağı toplayıp gitmeyecek kalıcı hatta geleceğin Genelkurmay Başkanı! işin eğitimini almış olmak zaten başlı başına komutan yapıyor.

      Şimdi konuyu toparlayalım. Benim demek istediğim, yok astsubayın hakkı verilsin, yok subayın hakkı verilsin, yok uzman çavuşun hakkı verilsin değil. (Olayı siyasilere yıkarsak çok büyük haksızlıklar var.) Bence sorun kurumsal yapıda sistemimizin gelişmemiş olmasında.  
        Yani sistemin gelişmesi lazım.
  
      Geçen ay son yaşadığım bir olay. Bakım hareket komutanın tayini çıktı. Son toplantıdayız artık veda toplantısı gibi. Binbaşımız konuya kendisinden başladı. Koli topladığını, eşya topladığını, yorulduğunu anlattı. Evet hepimizin başına gelen şey (özellikle askerler) yorucu ve yıpratıcı bir durum. Benim kafamda hemen sisteme gider ya.. 
      Muhabbet ortam, hemen sordum. Amirim kaç sene İncirlik'te görev yaptınız Amerikalılar da bu tayin işi nasıl oluyor biliyor musunuz?  
       Muhtemelen biliyordur da bana “nasıl oluyor onlar da?” dedi.

             Şimdi "sen de ikide bir Amerikalılar deyip durma" diyen olursa “orada dur” derim. 
       Çünkü Amerikalılar derim tabii. Amerikan askeri lojistik sistemini geliştirmek için Osmanlı askeri sistemini İncik incik incelemişler. İkmal sistemini olduğu gibi kopyalamışlar.
  
    Ben de ilk tayin olduğumda bunu merak ettiğimi söyledim. Hatta dedim. “Beraber geldiğimiz bir arkadaşta bir Amerikalı askere sordu Amerikalının cevabı "benim eşya taşımakla ne alakam var?. Eşyalarımı Lojistik birimi taşır ben valizimi alır giderim. Bana yer gösterirler "diyor. Bizde de böyle olsun. Hatta siz de İstanbul'dan geldiniz evden eve nakliye ye bile harcırah yetmiyor. Teklif edelim harcırah vermesinler" dedim.          
       Herkesin bir yaklaşım şekli var " biz de bu sistem yürümez" dedi. Ben de “Oyak Lojistik gibi büyük güçlü bir firmaya ihale verecekler çok temiz yapar" cevaba "Yaşar başçavuşum sen yap o zaman bu teklifi" dedi. Takılıyor gibi oldu. "Binlerce insan içinde bunu ilk defa ben mi düşündüm" diye şakalaştık. 

    Yine de iki ayrı yere Hava Kuvvetleri'ne bağlı birliğe, bir de Genelkurmay'a yazdım Genelkurmay'dan cevap geldi.  "yapılamaz". Evet Şaka değil binbaşımız haklı mıydı ne. 
     Gerekçe 6245 sayılı Harcırah Kanunu. İyi de bu kanun diğer memurları çok etkilemez, ama askeriyede. Hele iki senede bir tayin olan jandarmanın Allah yardımcısı olsun.  Neyse teklifi Genelkurmay'da başka bir birime tekrar yazdım. Bakalım. 
        (Ben bu yazıyı yazdığım yayınlamadan önce genelkurmaydan bizzat bir yarbayım aradı. Benim gibi veya benzer bir teklifi bir Binbaşı daha yazmış aynı konuda. "İkisini birleştirip değerlendiriliyor" dedi. OMSAN la da çalışmalar varmış demek ki farkındalık var. İyi olur inşallah.) 
  
                                       Hani sonbaharda buluşacaktık 
                                       Aylar geldi geçti sen gelmez oldun 
  
          Biz bu teklifleri yapınca aklıma arılar geliyor. 
        Kovandaki yiyeceğin yetmeyeceğini anlayınca en yaşlı arılar, kendinden sonraki nesil yaşasın diye petek gözlerine kafasını sokup intihar ediyorlar.

        Çok bir şey değişmediğini görünce bende mi intihar ediyorum acaba... Şakaydı.

        İnşallah öyle değildir. 
  
NOT: Fotoğrafı bilen bildi. Dünyada bir örneği daha olmayan Bröve. Tek kanatlı olduğundan             Astsubaya ait olduğunu anlamışsınızdır. Biraz eksik olması gerekir diye düşünülmüş.. Herhalde. 
  
    

14 Ağustos 2017 Pazartesi

BUGÜN PAZAR DAYDIK



BUGÜN PAZAR DAYDIK

            En son Facebook'da  O KADAR ÇOK İLGİ VAR Kİ   diye teşekkür yayınladım ya. 

           Siz de paylaşın,fikir üretemeyen kopyala yapıştır bir toplum değiliz aslında biz...dedim ya.

           Arkasından da paylaşmak güzeldir diye tavsiyede bulundum ya. 

          Şu pazarda yaşadığımız olay insanların sadece kendi arasın da konuşsa bile, serbestçe fikirlerini ifade etmenin zorluğunu gösterdi.

        "Cahille en iyi konuşma şekli susmaktır"şeklinde mi söylenmişti. 

         Siyasi konularda değil yazmak, konuşmaktan  dahi  nefret ediyorum. İnsanımızın yaşam standardı, yaşam koşulları, konu olunca, iş otomatikman siyasete kayıyor.  Toplumun alım gücünü daha çok siyasi gelişmeler belirliyor çünkü.

      Pazarda önünde durduğumuz tezgahın arkasındaki iki pazarcı aralarında konuşuyorlardı. Biz sebzelerden poşete doldururken, bir bayanda tezgahtan alacaklarını seçiyordu. Pazarcılardan biri.   

        - PKK var deyip Kürtleri konuşamaz hale getirdilerdi. FETÖ oyununu çıkarttılar Türkleri de konuşamaz hale getirdiler... diyor. Diğer pazarcı, 

        -Bunu zaten  kimse konuşamasın,herkes sussun diye bilerek yapıyorlar.... dedi
Biz hanımla dinliyoruz sadece, tezgahın önündeki Abla da  araya girdi.     

        - Sen de susma hakkını kullan istersen... sözüyle o da katıldı.        

        Böylece üçlü bir diyalog başladı. Hatta bende katılsam mı dedim. Ama olmaz. Kırıcı olmayayım diye vazgeçtim. Doğrusu aslında karşımda üç  farklı insan değil, Fikirleri uymasa da, üç aynı insan vardı.
        Çünkü sonuçta yaşamaya çalışan, hatta   yaşam standartlarını artırmaya çalışan, yani eviyle işiyle meşgul  güzel insanlar.
        Siyasi görüşü, kültürü, milliyeti,benim için belirleyici değil. Allah'ın en mükemmel sanatım dediği. Esas önemli olan insan.       

        Pazarda ki  muhabbet devam ederken ilk konuşan pazarcı, abla ya.        

         -Ya şimdi konuşmayacağım da, ne zaman konuşacağım... dedi         

       Oturduğu yerden dayanamadı, kalktı geldi, önümüze ablaya doğru eğildi

        -Ben dedi. 30 yıllık çiftçiyim,çiftçiliği bırakacağım. Bak halime şimdi buradayım, daha beni hapse mi atacaklar ....        

        Pazar'daki muhabbet biz ayrıldığımızda devam ediyordu.        

        Ben olayın güzel tarafını görmeye çalıştım. Sonuçta dediğim gibi bunlar bizim insanımız aslında. Evine, çoluk çocuğuna ekmek götürmeye çalışıyor. Geçimini sağladıktan sonra daha ne...        

        Adana'da yazın ne zaman pazara çıksak, dönüşte sırılsıklam ter içinde kaldığımızdan, pazarcılara  "Allah yardımcıları olsun" diye dua ederiz. Abla gibi, bizim gibi pazara çıkanlarda aynı sıkıntıyı çekiyor tabii. Sonuçta dediğim gibi helalinden yemek için.  

        Aklıma hırsız bir akrabası olan, bir arkadaşımın anlattığı olay geldi. İlgi alanlarımızdan biri de arıcılık. Arkadaş da aynı şekilde. Soruyorum kendisine.        

          -Kovanlarımız olunca hırsızlardan nasıl koruyacağım.... diye Arkadaşım,çok pratik bir şey söyledi.         

         -Abi ..dedi. Kovanlarını yola yakın koyma. Biraz uzakta olsun. Araba da giremesin yani kolayca taşınmasın yeter. Çünkü hırsızlar tembel olur.  Benim böyle bir akrabam var. Artık tescillenmiş, herkes biliyor onun hırsız olduğunu. O şekilde namlı zaten. Hep takım elbise gezer. Bir gün bizim başka bir tanıdığı kanal kazarken görüyor. Adam kanalın içinde,aynı zaman da da kan ter içinde, başına dikiliyor eli belinde.

        -Lan oğlum sende hiç akıl yok. Yapılır mı bu iş. Senin haline bak. Bir de bana diyor.


        Bu adam şimdi o kadar uzaktan kovan taşır mı ?       

        Siz ne dersiniz bilmem de bence taşımaz.

        Onun için diyorum insanların görüşü ne olursa olsun tembellik yapmayıp ailesi için çalışıyorsa bana çok sevimli görünür.

         Zaten Mevlana'dan söylerim, "herkes aynı görüşte ise kimse yeteri kadar düşünmüyor dur " sözünün de,bize söylediği;

      Farklı görüşleriniz dövüşmek için değil, en mükemmeli bulmak için olsun.      

 Sağlıcakla kalın.                                     

                              Hoş çakalın.                                                                   

                                                       Allah'ın En Güzel Sanatı. 

                                                                                                     İnsan.



Susma Söyle Nasıl Yaşar Böyle İnsan
Susma Konuş Hadi Anlat Büyük İnsan





11 Ağustos 2017 Cuma

DİLENCİLER VAR YA DİLENCİLER


DİLENCİLER VAR YA DİLENCİLER


       Mekan ve ortama göre dilencilerin de ahlakının değiştiğini düşünüyorum. Yer İstanbul Yeşilköy. Ayrıca Bakırköy Yeşilköy diye belirtmeye gerek yok herhalde, zaten bilinen Türkiye'nin zengin hatta elitin yaşadığı bir köy!..
  Bazı arkadaşlar gelirsek seni nasıl  bulabiliriz dediğinde, O zaman ben de 90 model Renault vardı.
     - O kadar Land Rover,Jeep, Audi,Mercedes aklınıza başka dört x ne gelirse olabilen arabaların içinde eski bir Renault görürseniz O benimdir işte ...diye tam noktasal adres verdiğim yer!!...
     90 model Renault deyince bir de aklıma gelen sahil yolu.
   Meşhur Ataköy konakları'nın tam önünde, karbüratör hortumu patladı. Yani gercekten büyük bir patlama sesi oldu. Buharlar çıkıyor arabadan, eşim de yanımda. Araçlardan insanların bağırışları
   -kaçın kaçın patlıyor ....diye
    -Hadi kaçalım!...
gibi bir şaka yapsam kadın orda kopartırdı herhalde!.
    Çünkü insanların bağırışları öyle böyle değil.
     Biraz onlardan etkilensen depdebeyi şaşırırsın.
     Ben hiç oralı bile değilim
   -Sakin ol arabadan inip bakayım, yere su akmış ise hortum patlamıştır. Heyecanlanacak bir şey yok. diyorum.
        Trafik zaten sıkışık sürekli dur kalk da gittiğimizden oldu.
     Tabii arabadan çıkan buharları gören o son model Land Rover ler ölüm korkusumu nedir.?
       -Patlayacak
diye bağırıyorlar.  Esas enteresan olanı camını açan
       -Bu külüstür ile buralarda mı gezilir(benim orada oturduğumu düşünemiyor bile arkadaş )...   
bağıran, İnsan sevgisi törpülenmiş.. kişilerin el kol hareketleri.
   Neyse Allah yardım etti, hemen iki arkamda çekici varmış beni kasasına yükledi kaçırdı oradan.

    Aynen arkadas da, beraber  çalışıyoruz
    -Abi kulaklarımla  duydum. Yeşilkoy de Taksi durağında. Mini etekli genç bir bayan. Bacak bacak üstüne atmış, bir elinde sigara diğerinde telefon bir arkadaşına o kadar dertli ki!.. Ben de büfe önündeyim  konuşmalar duyuluyor.
   - Şekerim bu babam yazlık alma işinden hiç anlamıyor. Bana bir tane yazlık almış ama benim zevkim ile alakası yok.
   Yeşilköy çevresinde, içinde yaşamış  arkadaşlarım var. Oraları avucunun içi gibi biliyor .Yorum yazsa da duysanız .Az bile demişsin dersiniz.

      Yani o ortam daha iyi anlaşılsın diye bir örnek daha aklıma geldi.
      Hava Harp okulunda göreve başladığım hafta daha ortamı tanımaya çalışıyoruz. Maaşları garanti bankasından alınıyor bende hesap açtırmaya gittim .
   Önümde bir kişi var sıradayım. Yaşlı adamla müşteri temsilcisi bankacı memure bayan, yaşlı adamın hesabını inceliyorlar.
 Adama  " 300.000  Avro nuz vadesiz hesapta duruyor vadeli yapalım mı ?" dedi.
    Yaşlı adamın cevabı "ben onu lazım olursa diye bıraktım."
 Allah'ım, ölümlük dirimlik yani.
 Neyse bayan ikna etmeye çalışıyor
       -Bakın vadesiz hesapta olursa hesap işletim ücreti kesilir paranız azalır. Dilerseniz vadeli  yapalım.
Ben koptum zaten neye bağladılar bilmiyorum da, sanırım adamı ikna edemediydi.

    Neyse şu bizim dilenciye geçelim. Yani bu ortamın dilencisi desek daha doğru olur.
   İstasyondan inip ilk sola sapınca sağdan, kaldırımdan gidiyorum. Karşımdan kör olduğu anlaşılan bir dilenci. O anda  içimden acayip bir yardım duygusu. Kendi kendime dedim ki.
  -Elimi cebime atacağım artık kaç para çıkarsa onu bu dilenciye  vereceğim.
     Aynen öyle yaptım.
    Elimi attım. Allah'ın işi ya bir kuruş çıktı.  Normalde taşımam herkes gibi ben de atarım. Ne yapsam versem mi vermesem mi diye kaldım.

   Sonuçta bunun kısmeti ver dedim kendi kendime.

   Parayı alan dilenci hemen paraya baktı, tekrar baktı, ben az bir iki adım ileri gitmiştim,geriye döndü
   -Allah belanı versin. Kör olasıca. Al Allah canını alsın senin.

    Allah'ım ne beddualar tabii ne de olsa Yeşilköy dilencisi.

   "Yaa Sen kadınla dalga mı geçiyorsun."   Ama bu son oldu.

   Artık hiç bir dilenciye O günden sonra bir kuruş bile vermiyorum.

   Yani ne bileyim gerçekten ihtiyacı olan varsa Allah affetsin.

x

8 Ağustos 2017 Salı

PHOTOSHOP ÇALIŞMASI YİNE YENİ YENİDEN


PHOTOSHOP ÇALIŞMASI 


YİNE YENİ  YENİDEN


Aynen; yüreğimdeki fırtına,dinmedi hala. 
Evet bu fotoğraflar da, saçlarının uçlarına bakmadan çok bir şey anlaşılmıyor değil mi?
    Bu resimlerde gördüğümüz çocuk ve bayan o ortama hiçbir zaman poz vermek için gitmedi.. Ne bayan Ayvansaray ara sokaklarında gezdi,ne çocuk tarihi mekanda makinenin önüne geçip poz verdi. Photoshop’da buna maske efekti diyorlar. Zaten fotoğrafa dikkatli bakan hemen söyler. Çünkü hiç bir makine hem yakını hem de uzağı netlemez. HDR fotoğraflar da bu sorundan dolayı ortaya çıkmış.
      Fotoğrafı geliştiren ışıktır.  İyi bir zamanlama, doğru ışık, tabii ki doğru pozisyon. Farklı poz değerlerindeki en az iki fotoğrafın birleştirilmesidir HDR fotoğraf. Yani özellikle manzara fotoğraflarında ışık kaynağına göre pozlama değeri değişir.
Mükemmel bir göl fotoğrafı aklıma geldi. Profesyoneller bunu  gerçekten profesyonel yapıyorlar. İnsan O fotoğrafa bakmaya doyamıyor. Ama işin tekniğini bilen o gölün, karşı ki dağlarla vadinin arasından doğan güneşle, göl kenarında ışıl ışıl parlayan taşların aynı karede çıkmayacağını bilir. (yüksek çözünürlüğü olan crop'lu bir makine ve 300/ 400 milimetre objektif lens ile yapılabilir diyen var ama ben bilmiyorum. Hakkı Ceylan' a bi sormam lazım)
    Ya nereden nereye geldik. Ben aslında Photoshop zevkimi nasıl katlettiler  onu anlatacaktım.
    İşte ben böyle photoshop’la uğraşıyorum. Evden de kendi fotoğraflarına düzenleme talepleri gelmeye başladı.
 - Birkaç saatimi alır uğraşmam lazım.
 Dediysem de onlar anlamadı veya ben anlatamadım.
    -Yok biz Bakırköy'e gidiyoruz orada yaptıracağız.
 falan işte... katliam da o zaman, geldiklerinde başladı.
     -Çok genç bir çocuk, el hareketlerini bile takip edemedik.
     -10 saniyede halletti,
     -Git bir gör,
     -Bırak sen bu işi
     Daha neler neler. Yani hoby ile uğraşan bir insan ne kadar küçümsene bilirse o kadar diyeyim ben size.
      -Ya kardeşim Allah'tan korkun,ben hobi olarak yapıyorum. O belki bunun eğitimini aldı. Sabahtan akşama kadar bu işi yapıyor.
     Allah'ım bir beni soğuttular. Aradan neredeyse 5 sene geçti. Photoshop çalışmalarıma bakıyorum da, çok acemice olmasına rağmen ben beğeniyorum şahsen.
Mesela İnstagram'da ki profil fotoğrafı. Topkapı sarayının yanlış hatırlamıyorsam hazine dairesi, arkada şahane Ayasofya manzarası.  Çok,çok acemice bir photoshop çalışması. Hatta ilk yaptığım photoshop’tu sanırım. Evet ama, öğle bir görüntüyü gerçek hayatta görmeniz imkansız. Fotoğrafın orijinal ile birlikte ayrı bir yazı da değineceğim nedenine,kısmet olursa.
Ohh Photshop’u yükledim Bilgisayara, Bridge’de yanında geldi zaten. Fotoğrafları İnstagram’dan takip edebilirsiniz artık. Fotoğrafların yanında natürel yazmamış sam   photoshopludur. Ona göre.
               Biz bu blog'a girince alakasız konularla karşılaşıyoruz konu bütünlüğü yok demeyin. Blog'un konusu sol tarafta yazıyor; hayattan.
                İzmir'de katıldığım RAY kursu aklıma geliyor. (demir yolu ray'ı değil canım, güldürmeyin insanı şimdi,açılımı Resmi Askeri Yayınlar)
Şimdi o kursu veren Albayımız,sağ olsun. Biz kursu bitirdiğimizde otomatik şanzıman konusunda acayip donanımlı olduk. Şimdi Albayın da hakkını yemeyelim RAY konusunda da otorite. Karargahtan gelmiş zaten.
 Ders başlıyor konunun en can alıcı yerlerini,bir de yaşanmış olaylardan anekdotları 15-20 dakika da veriyor, bir bakmışsınız otomatik şanzıman konusuna girmişsiniz. Ama adamın bir merakı var.  
Olduğu da çok belli.  Otomatik şanzıman.
Otomatik şanzıman nedir,dişlilerin çalışma sistemi, çeşitleri nasıldır. Ayrıca Otomatik şanzıman da bir numara olduğunu söylediği Honda'nın otomatik şanzıman sisteminin geçişlerinin avantajlarına varasıya kadar; hiç ilgimi çekmemesine rağmen donattı bizi.
Yani o günlerde bir sempozyumda otomatik şanzıman konusunda  sunum yapacaksın  deseler bayağı bilgi aktarabilirdim.
İsmini hatırlamıyorum, saygı ile anıyorum. Bilsem yazardım valla. En azından otomatik şanzıman konusunda problemi olan veya kendini geliştirmek isteyene kaynak olurdu. O Albay şimdi emekli olmuştur sanırım. kaçlı idi onu da hatırlayamıyorum En kıdemli kalan şu anda 88 ler. İsimleri ayrılanı hariç tabii. Ama sıradan otomatik şanzıman ustalarına söylemiyorum zaten, o konuda otoritelerle tartışır, ders verir. Belki konuya yabancı olduğumdan,eline su dökecek adam sayısı Türkiye'de iki elin parmak sayısını geçmez,diyeceğim bilmiyorum,yanlış olmasın..
Bu adam da işte meraklıymış mı desek. Hobi mi desek aşmış artık.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

UÇAĞA KAÇAK BİNMEYİN SAKIN


         UÇAĞA KAÇAK BİNMEYİN SAKIN

      30 sene havacılık yapıp bir kere bile uçağa kaçak binmeyenler olduğunu duyuyorum da. Şaka şaka valla kontroller çok sıkı artık, atarlar falan uçaktan, sakın denemeyin bile.  Hele uçuşta iken manifestonun değiştiğini anlattığımda pilotlar bile inanmıyor.
     Aslında uçağa kaçak bindim değil de. "O şehitleri uğurlamak bana nasip olacakmış" demek daha doğru belki. Şehit olur İnşallah Onlara kavuşurum. 
     Diyarbakır'dan memleketim Dinar'a gideceğim. Tayin mevsimi uçaklar çok yoğun. Talep çok,yolcu çok. Normal Doğu kuryesine yazıldık ama ümitsiz vakıa. 
    Otobüs ile 20 saatlik yol. O da bilet bulursan. Ne yapsam,ne yapsam düşünüyorum. Bir an önce memlekete gitmek için de çırpınıyorum. Tabii Allah'tan ümit kesilmezmiş. 
      Valizim hazır, kalbim küt küt atıyor,nasıl giderim diye. Ama dediğim gibi talep çok, kurye'ye 300 kişi isim yazdırdığını duyunca iyice yelkenleri indirmiştim ki. Extra bir uçak daha indi. Üssün diğer ucuna park ettirdiler..   
      Bu nedir? Niye gelmiş? gidip bir bakayım dedik. 7 şehidimiz varmış, onları almaya gelmiş. 
       Uçakla gelen yolculara sordum.
  - Alıp hemen gideceğiz. dediler. 
     Düşündüm uçağın makinistini görsem, pilot'tan izin istesem falan. Ama olmaz derlerse yine kalırım. Vazgeçtim. 
         Tören devam ederken ben uçağın bir köşesine yerleşmiştim bile. Tek Tek Şehitler geldi. Yolcular bindi. İçeride bir huzur ortamı anlatamam. Uçağın tüm kontrolleri yapıldı. Kapaklar kapandı. Taksirut'dan gidiyoruz .
        "Bir an önce kalksak artık sorun değil" diye düşünüyorum ama. Saniyeler sene gibi oldu.  Makinist  elinde Manifesto uçağın içinde dolanıyor. 
      Neyse uçağın tekerlekleri pistten kesildi, uçak havalandı. Ben rahat ettim artık. 
       Ama makinist de çok sıkıntı var. Evet sayıyor yolcuları, elindeki manifesto ya bakıyor. Bir kez daha sayıyor. Listeyi kontrol ediyor. Tabii diğer yolcular gelişmelerden bir şey  anlamıyor. Makinist ve bir de ben biliyorum bu acı gerçeği. O gerçek de uçak'ta bir yolcu fazla. 
     Bu Makinistler öyle iyi eğitimli  insanlar ki,  Valla helal olsun.
   -Kim arkadaşım bu fazla kişi, burada ismi olmayan!. diye
 bağırsa rezil oldum. 
      Dahası, uçuş güvenliğini tehlikeye sormaktan diye bir başlarlar,of of, neyse konuşmayayım.   Ben de açık ederse diye doğrusu tırsmışım. Milletin içinde rezil olmamak, birinci gündem olmamak içten bile değil!. 
      Vallahi iyi cesaret diyorum.
    Makinist en baştan herkesin yanına oturup,tek tek ismini sorup, listeden çek atmaya başladı. En son benim yanıma geldiğinde artık her şey ortadaydı. Kulağıma eğildi hafif bir ses tonuyla 
   -O fazla yolcu sen misin?..diye sordu. 
Ben hafif utangaç, başım eğik, gözüne bakıp
  - Evet! diyebildim. 
   Baba adammış valla. 
  -Tamam merak etme. Manifestoyu tekrar yazacağım. Pilot'a onaylatırım, sen nerede inersin?  dedi. 
Yedi ayrı il'e gideceğimiz için 
    -Bana en yakın Eskişehir. dedim. Allah'tan uçuş ekibi de iyiymiş, pilot gerçi biraz söylenmiş ama.
     Sonuçta mı?.
     Evet uçaktan atan olmadı, normal bir yolculuk oldu yani.

     Not:Fotograf c-160 kargo uçağının içi.




4 Ağustos 2017 Cuma

NE ZAMAN DEĞERLİSİN

   
 
NE ZAMAN DEĞERLİSİN
      Sen,sen olduğun için değil,sistemin bir parçası olduğun için değerlisin. Bu hangi ülkenin atasözü diye aramayın bu acizane fakirin.
        Bakıyorum neredeyse bütün varlıklar,sosyal yaşantı içinde gelişimini sürdürebiliyor.
    Sosyal etkileşim dediğimiz;hep birlikte hayatı kucaklama,yaşam standardını artırdığı gibi,hayatı ve gelecek nesillerin gelişimini de kolaylaştırıyor.
  Bir yaşlı Hasan Amca tanımıştım arıcılık kursunda "insan yiyeceği gıdayı biriktirmeyi,saklamayı,ihtiyaç olunca kullanmayı,arıdan öğrendi"derdi.
     -"Bu araştırmacı Arıcı fotoğrafı ne alaka?" diyen yoktur herhalde. Varsa,
     -Bir Arının kaç gözü var! Bilen var mı ?
     -İki ? 
     -Hayır değil işte. Beş.
    İki büyük göz uzağı görürken,iki büyük gözün ortasındaki üç küçük göz de karanlıkta yakını görür.
  - Pekala burnu nerede ? 
  - Başında değil mi ?
  - Üzgünüm maalesef. Karnında. (koku alma ve koku verme organları farklı farklı) Uçakların hava alığı gibi;uçuşta hem havalandırıyor, hem serinletiyor.Dili zaten bal,nektar toplama da türü bile belirliyor. Pekala göz,burun,ağız dedik.
   - Kaç kanadı var ?
    -İki ?
    -Yok hayır. Dört.  Evet ikisi büyük kanat,ikisi de küçük kanat; dört tane kanat var. Hatta çok uzun uçuşlarda küçük ve büyük kanatları kilitleyerek uçabiliyor .
   Şahsi özelliklerine çok girmiyorum. Bu özellikler arıyı arı yaparken esas arıyı değerli kılan koloni de aldığı vazife. Evet bebek bakmakla sorumlu olan varken, velinimeti olan anaya hizmet edenler de var. Kovanağzı bekçisi varken,yeni yetmelere uçuş eğitimi yaptıranı da var.   
      Gördüğünüz gibi bu özellikler;yani mükemmel yaratılış özellikleri, arıyı,  
 evet bu arıdır.. diye tanımlatıyor bize. Ama;esas onu değerli kılan koloni de aldığı vazife. Gerçi bu arı konusuna da çok girdik biliyorum profesyonel arıcı dostlarım var eleştiri durumuna göre bunu şifalı kovandaki bloğum'da da yayınlayayım bari.
   - Blogger mısın ? 
  - Hayır, değil, alakası yok... Üç tane olumsuz kelime kullanacağıma,inşallah daha mı doğru olurdu?!..... 
    -Örneği arıdan değil de (Madem böyle bir söz söyledin) askerlikten versen daha anlaşılır olmaz mıydı ?.. derseniz.
   - Çok doğru... derim. 
     Askerlikte bir kişiyi gösterip bu Ali'dir, dediğinizde çok şey ifade etmez (Er Ali ile karıştırmayın lütfen). Ama bu Yüzbaşı Ali'dir deyince (taşıdığı sorumluluktan dolayı) değeri yüzle katlanır.