BİR DAMLA SUYUN DENİZE FAYDASI VARDIR

17 Ocak 2019 Perşembe

PAHALILIK DİYE BİŞEY YOK!




PAHALILIK DİYE Bİ ŞEY YOK!

     -Ne yani dün 3 liraya aldığımız bir şey bugün 5 lira olunca pahalı olmuyor mu?
     -Elbette pahalı oluyor parasal iki değerin birbiri ile kıyaslanması ve son değerin büyük olması durumunda pahalanmış küçülmüş ise ucuzlamış denir evet bunda bir sorun yok, fakat pahalılık var dediğimiz şey çok farklı nasıl mı?
      Şöyle ki, bize pahalı olarak yansıyan şey genel olup hemen telafi edilemiyor ise pahalılık var diye yansıtılan sömürü başlıyor
      Misal olarak bir ekmek fırını düşünün her gün 1000 liraya aldığı un çuvalını 1500 lira olunca, çok pahalanmış almıyorum diyemez, diyemiyor da zaten. Çünkü öyle bir tepki veya farklı bir tercih ticaretini bitirir. O zaman hemen fırıncı da ne yapıyor; ya ekmeğin gramajı düşürülüyor veya ekmeğin fiyatı artırıyor. Eğer hiçbirini yapamazsa kendisine gayri ihtiyari de olarak öğretildiği gibi pahalılık var diyor, çünkü basın, yayın, medya bu kelimeyi işleyerek sömürü düzeninin çarklarına su taşıyor.
      -Pekala fırıncı ne demeliydi? Elbette ki gerçeği, yani emeğimin karşılığını alamıyorum, hakkımı yiyorlar demesi gerekmez mi?
      İşte normal piyasa şartlarında hiçbir şey sömürüye uğramadan her şey anında zincirleme değerini bulabilir. Kıt olan şeyin değerli, bol olan şeyin kıymetsiz olduğu gibi. 
     Pekala bu pahalılık Afyonunu kime yutturuyorlar. Bu sihirli kelimeyi zaten televizyonlarının karşısında Survivor izleyen, dizisini takip eden, sonra; hakkımı yiyorlar ama vardır büyüklerimizin bildiği bir şey hayırlısı diyen -aslında kendi hakkını savunmayı (malı için öldürülen şehittir. H.Ş.) zulmedenlere kesinlikle boyun eğmemeyi emreden dininden habersiz- yığınlar sömürülüyor.
      Bunlar genel de ücretli kesim. Bir şeylerin fiyatı artınca otomatikman kendi geliri de artmayan ve ne zaman; “tamam genel fiyatlar artmış olabilir sorun değil o oranda benim ücretim de atmalı derse hemen sömürü düzeninin temsilcileri onlara şunu söylerler.
      -Siz bir, iki kişi değilsiniz şu kadar yüz bin veya milyon kişisiniz, daha enflasyon oranı tam belli değil, sizin gelirinizi sadece 1 puan bile artırırsak bütçeye ne kadar yük oluyor siz biliyor musunuz? derler.
      Zaten okumayan beynini kullanmayan yığınlar bu soru karşısında manyak olur bu fırsatı kaçırmayan elit.
      -Biz size bu fakir devletimizin dar olan kaynaklarını boşuboşuna verirsek hiçbir yatırım yapamayız, derler Elbette bunu; güya halkın haklarının sözcüsü, habercisi, uyarıcısı olan gazeteler, televizyonlar ve medya marifetiyle manipüle ederler. Elbette şunu demezler o kadar da salak değiller
      -O zaman biz makamlarımızı lüks araçlarımıza, korumalarımıza ne vereceğiz yatlarımızda, jetlerimiz de, bilumum dünyanın gezdiğimiz yerlerinde nasıl konforumuzu lüksümüzü, şatafatı sağlarız. Hatta; o zaman nerede kaldı sizin modern köleliğiniz, nerede kaldı bizim plazalardan size bakan efendiliğimiz.
      Aldığı ücret; üretici olsan, hizmetli olsun tekelci olmayan ama piyasa denilen şartlarda değerini bulmayan ve pahalılık, maskelemesi ile sömürülen insanlar, dalkavukluk yalakalık başüstünecilik ile kişiliğini kaybeder. Onurunu şerefini efendisinin ayakları altına sunar.
      Piyasa fiyatlarının oluşumu; maliyetler ve arz talep dengesi ile belirlemesi sonraki halkadır. İlk üretim ve nüfus yoğunluğu pazar dediğimiz ortamı oluşturur. Bunlardaki değişim en son fiyatlara yansırsa sorun yoktur tabi istisnalar hariç.
      Maalesef insan faktörü giren her yerde, hiçbir şey bu kadar basit değildir.
      İşte tekelci, stokçu, hileci müdahaleleri bir kenara koyalım; idarecilerin “size hizmetleri daha çok artıracağız” bahanesiyle vergileri artırması bu piyasayı bozar
      Evet kamu gelirleri kısa bir dönem göreceli olarak artar. Bu idare edilenlerin emeğini emerek artıırılan kaynak, idarecilerin konforunu da artırmaya, devam ettirmeye yarayacağı için kamuya hizmet verenler en başta emeğinin karşılığını alamaz. Bir de üzerine bindirilmiş vergilerle piyasada tutunmaya çalışanlar fakirliğin pençesine düşmemek için çırpınır. Bu pahalılık sihirli kelimesi kullanılarak uyuşturulmuş yığınlar hiçbir zaman çıkıp;
      -Bu yaptığın çok ayıp, aslında siz bizi kandırıp sömürüyorsunuz, demezler. Öyle ki; günümüzde seçim zamanı yalandan bir kriz çıkarılır, aslında içinde aynı ekibin adamları olan sürüler için
      -Yok beyaz gömlekliler
      -Yok siyah gömlekliler kazanacak, yaygarası arasında eskiden kulaklara takılan halkalar günümüz modern kölelerinin ellerine birer (TV) kumanda verilerek efendileri için dövüştürülür.

                                         Sonbahar damlardı damlarımıza
                                         Biz seninle sararırdık
                                         Aydınlansın diye şu kirli yüzler
                                         Biz durmadan savaşırdık

      İnsanlar bireysel hareketle zaten bir şey yapamadıkları gibi, organize hareket etseler de bu sömürü zincirini kıramazlar.
      O zaman böyle gelmiş böyle mi gider?
      -Elbet de hayır
      İnsanlar yaşarken, gerçekten insanlık onuru ile yaşamak isteseler nasıl yaşayacaklar.
      Günümüz insanlarından; yüksek ihtisas yapmış gençlerden bile bedenine hatta ruhuna takılan prangaların farkında olup buna itiraz ettiği için çıkış yolu arayan ve bunu medeniyetten uzaklaşmak, kırsal veya dağlık alanlara kaçarak kurtulmak olarak çözüm bulan beyni hür vicdanı hür insanlar yok değil.
      Bir defa beşeri ilişkileri artırıp medeni olarak yaşamaya yatkın yaratılan ve özünde hayatı kolaylaştırarak yaşamak isteyen insan için medeniyetten kaçış tek çözüm olamaz.
      Bir defa insan yaşıyorken, affedersiniz ama hayvanlara bakıp onlara özenerek yaşamanın bir anlamı yoktur. İnsan çünkü gelişmeye eğilimli olarak yaratılmıştır, tabii insanca yaşamak için insan olmak gerekir.
     Gerçekten hayvanlarda akıl düşünme kabiliyeti var da kullanmıyor değiller
      -Yok. Evet akılları yok ama insan öyle mi? Akıl bir alettir o da insanda var.O zaman kullanmalı.
     Güzel bir söz var; nereye gittiğini bilmeyenler için hangi yoldan gittiği çok önemli değildir”;gidilecek doğru, dosdoğru bir yol bu sömürü düzeninde bütün oyunu bozar.
      Karşısında kendisinden çok daha akıllı hırslı ve çağın gerçeklerine ve gerekliliğine uygun her imkan ve her türlü enstrüman olan elit! Diğer yanda sömürülen insan; takip edebileceği yolu ne olmalı o zaman?
     Eğer insan her platformda; hak deyince akan sular durur diyorsa hayatın her safhasında Hakkı yerine koymak gerekecektir elbet.
      Bunu da hiçbir sebep başka bir sebebe dayanmadan ayakta durmuyorsa. Sağlam bir dayanağa dayanamayan adam Hakkı bulamaz. Akıl sağlam bir dayanak olmadan bir işe yaramayacağından ilahi dayanağa ihtiyaç vardır.
      Öyle ise yüce yaratıcının rehberliğinde bir yol ile, ilahi bir el dokunmalıdır. İşte o zaman elbette ki hak yerini bulacaktır.
      Normal piyasa şartlarında hiçbir şey sömürüye uğramamalı demiştik ya. Peygamber efendimizden güzel bir örnek aklıma geldi. Medine pazarında dolaşıyor, buğday satan birinin önünde durup elini buğday yığınının içine sokarak avuçluyor. Alt kısım nemlendirilmiş, üstü kuru. “Bizi aldatan bizden değildir” buyurup o kişiyi anında pazarın, ticaretin dışına atıyor.
      Şimdi siz; ”değil birkaç gram insanların hakkını yemek için ürününü nemlendirmek, günümüzde idareciler bu işin içinde. Yüzde onu almadan, zaten yaptırılması gereken kamu işini liyakatli kişilere vermeyen yöneticiler var derseniz, kokuşmuşluk daha iyi anlaşılır sanırım.
     Müşahhas örnekleri ile kurtuluş örnekleri inşallah diğer yazıda.